26 Eylül 2007 Çarşamba

Nasrettin Kurtulmuş

Mektubat-ı Maveraunnehir'den. mayıs 2003

Önce herkesi selamlayayım.
uzun zamandır bu mail grubunun çekirdeğini oluşturan kitlenin gündeminden düşürülmeyen bir kişi var. Nasrettin Kurtulmuş. Halk onu Nasrettin Hoca olarak biliyor. Ramazan kod adlı kgb ajanı bildiğiniz gibi bu kişinin tüm sırlarını ifşa ederek ipliğini pazara çıkardı. onu, fıkraların dışına taşıyarak fıkra dışı yaşantılarına parmak bastı. halbuki biz onu hep fıkralarda yaşarken bilirdik.

Mesela; Nasrettin Kurtulmuş eve gelip duş aldıktan sonra akşam yemeğine oturmuş. bu sırada hanımı Necmiye (Sarıtaş) Kurtulmuş pencereden dışarı bakarak; "Hoca, birisi bi tepsi baklava götürüyo" demiş. Hoca da "Ulan yetti bee! heryerde aynı muhabbet, bugün kahvede de aynı şeyi söylediler. size ne lan elalemin baklavasından" demiş. bunun üzerine hanımı "iyi de hoc...." derken hoca sözünü kesmiş, "tamam biliyom baklava bize geliyo. kızım Özge çık da alıver şu baklavayı." demiş. sonra bahçeden eşşek anırmaya başlamış. hoca da "ulan baklava sana mı geliyo yoksa bana mı?" demiş. bunu duyan Özge; "ama baba eşşeğe niye soru soruyosun? hiç eşşek cevap verebilir mi?" demiş. Hoca da; "öldüğüne inanıyosun da cevap vereceğine niye inanmıyosun?" demiş. o sırada baklavayı getiren adam seslenmiş "Hoca! Hani sana kazan verdiydim de öldü diye kestiydin ya, senin kazanın yavrusunun içine baklava koyup getirdim bak. ne olur uzatma da ver şu kazanı." demiş. Hoca da ,"yaa ben kazanı sattım ki. gel ben sana kırk yıllık sirkeden vereyim ama sana özel bak, yoksa herkese versek kırk yıllık olur muydu?" demiş.

Sonra yemeğini yiyip katibini yanına çağırmış ve demiş ki; "oğlum bu gün gene başımdan birsürü fıkra gibi olay geçti biliyon. ama bana çok karışık geldi bunlar. sen şunları bi düzenleyip yazıver, ben yatıyom." demiş. Katip de; "tamam hocam Allah rahatlık versin. ben düzenleyince dört beş fıkra çıkar heralde bunlardan. ama kurguyu biraz değiştirmem lazım." demiş.

Eğer bu kgb ajanı olmasaydı biz Nasrettin Kurtulmuş'un sadece fıkra hocası yönünü bilecektik ama şimdi onu bir eş, bir baba, bir yönetici, bir sıradan insan olarak da tanıdık. ben bunun için sadece şunu söyleyebilirim;
"oluşumunun kesitlerine imgelenegeldiğimiz içyapısal geçmişimizi sorgularken kitsel yetilerimizi salt öne iteleyip birey olgusunu toplumsallıktan soyutlarsak, bizi kendiselleştirecek öğeleri de ikilleyip birsellikten ödün vermiş oluruz. "bugün ödünü veren yarın gödünü verir" ilkesi gereği irkilim yapısını işlevselleştiren bir ulus da çok acısaldır ki yarınlara çağcıl bir tadınımla değil de yobazmerkezcil bir ivmeyle gider..."

Hiç yorum yok: