4 Ekim 2007 Perşembe

içinde elmas bulunduran kutu ve siimürg ilel ilgili iki temsili hikayecik bir yerde. bu fırsat kaçmaz.

Eskiler... yani mektubat_ı maveraunnehr'den alıntıdır... mart 2004

şimdi arkadaşlar size yine oldukça saçma ve bişeye yaramayan bi hikayecik anlatacam. lütfen kızmayın ama okuyun lütfen. zira bu hikayeciği bizzat uydurdum ve aslında bi amacım da var.
şimdi adamın birinin büssürü (bu halk dilinde birsürü demektir) çocuğu varmış. mesela yirmi tane.. gel zaman git zaman çocuklar yetişkin olmuş. ve babaları onları bir vadide toplamış. (böyle anlarda vadide toplanmak adettir). sonra bi ağacın içinden bir kutu çıkarmış. bu kutu kapkara bir kutuymuş, bi sandık büyüklüğünde falan (sandık deyince bu hikayenin seçimle falan ilgisi yok sakın kendinizi ona koşullamayın). ayrıca kutunun açılabilecek bir kapağı falan yok. açmak da mümkün değilmiş. neyse babaları çocuklara "ey evlatlarım! bu kutunun içinde koyun büyüklüğünde ve tek parça bir elmas vardır. bu kadar büyük elması güneş sisteminde bulmanız imkansız." demiş. ve devam etmiş; "bunun içini açamazsınız. ama bunun içinde elmas olduğuna inanın. eğer inanırsanız günde bir iki saatinizi elinizde bir spatulayla bu kutuyu kazımaya harcayın. böylece iyi giderseniz 40 yıl sonra falan kutu aşınır ve elması çıkartırsınız. lakin inanmazsanız kazısanız bile elmas size yar olmaz" demiş. çocuklardan kimisi hemen inanmış ve kendini bunu açmaya adamış. kimisi "lan babam yalan söylemez" demiş ve az çok inanmışlar ama açmaya çalışmamışlar. kimisi "bu babamızın uydurmasından başka bişey değil" demişler ve "bunun içinde böyle bi elmas olması akla hiç uygun değil" diye diretmişler. görmedikleri için inanmamışlar. kimisi de ölçmüş biçmiş öz kütle mantığıyla kutunun dolu olup olmadığını kontrol eder olmuş.
gel zaman git zaman yıllar geçmiş ama kutu açılmamış. adamın nesli artmış. yeryüzüne yayılmış. kimisi ömrünü bu kutunun başında çürütmüş, kimisi "boşver elması lan ben hayatımı yaşarım" demiş. kimisi tepkisiz kalmış, kimisi bu kutunun mahiyeti hakkında yorumlar yapmış. ama dünya gözüyle hiçkimse bu kutunun içindekini görememiş. geçen yıllar kimilerini olaydan soğutsa da kimileri ilk günkü kadar hevesliymiş elması çıkarma konusunda.

şimdi bundan sonra ne olacak dersiniz? bikaç ihtimal var.
1) yıllar geçecek, kazıya kazıya kutu eriyip gidecek, içinden bişey çıkmayacak, sonra da kendini sorumlu hisseden biri çıkıp, "babamızın kastettiği elmas aslında manevi bişeydi" falan diyecek.
2) gerçekten böyle bi elmas bigün çıkacak.
3) elmas gibi bişey çıkacak. mesela teknolojik bi alet. veya elmastan çok daha faydalı bişey. mesela televizyon (gerçi bu faydalı olmadı) veya futbol topu.
4) bi not çıkacak. "boşa uğraştınız bu güne kadar oğlum hahahaha ahahahaahaa hohoho" gibi bi not.(bu da saçma olur tabi)
5) bazıları felsefe yapacak: "peki elması kutuya kim koymuş falan gibi.

bu hikayenin hayata bir uygulaması evrim teorisi. var deniyor ama göremiyoruz. sonra çağrıda izlemişsinizdir. bi tane müşrik de öyle diyordu. "Allah heryerde diyorsunuz ama göremiyoruz" diyordu. sonra işte hep derler, birgün falan zat dünyaya gelecek, filan gelecek diye. işte kutu içinde saklı bi elmas da bunlar. acaba elmas bir şifre miydi?

size konuyla çok ilgili manyak bişey anlatayım da ufkumuz genişlesin.
simurg'un hikayesi. simurg, zümrüd-ü anka kuşunun farsçadaki ismi. tekrar ediyorum simurg zümrüd-ü anka kuşu oluyor. (batıda phoenix de derler). farsçada si otuz demek. mürg de kuş. yani siimürg otuz kuş gibi bi anlama geliyor. hikaye şu ki

birgün dünyadaki kuşlar toplanmış. Kaf Dağında yaşayan simurg diye bi kuştan bahis açılmış. efsaneye göre bu kuş öyle güzel, rengarenk, sesinin eşi olmayan, tüm kuşlardan farklı güzeller güzeli bir kuşmuş. kuşlar toplanmış ve simürgü görmeye gidelim demişler. onu çok merak etmişler ve çok görmek arzulamışlar. hissiyatları o derece zerafet kesbetmiş ki bi lahza olsun simürgü akıllarından çıkaramaz olmuşlar. sonunda her kuş türünden birer temsilci seçilmiş. binlerce kuş türünden birer temsilci olmak üzere kaf dağına simürgü görmek için yola koyulmuşlar. acaba demişler bu latif, bu asil, bu güzel kuş nasıl ola? ve el açıp (veya kanat açıp) dua etmişler. "rabbimiz" demişler."bize simürgü görmeyi nasip et bizi bu bir tek tüyü binlerce kuşa bedel olan eşref-i mürge ulaştır. onun kanatları altında bizi gölgelendir, onun alaim-i sema gibi gagasından çıkan melodiyi bize de işittir, onu bize tanıttır, yaşasınlarla sevdir, alkışlarla perestiş ettir." diye niyaz etmişler. yol uzun, simürg uzak, kaf dağı çetindir. başta "lebbeyk" sesleriyle yola çıkan kafilede yer yer kopmalar, çatlamalar olur. zira bu yol kandan irinden deryalarla doludur. ancak bu yolu, karşısına çıkan kandan irinden deryalar da olsa aşıp geçmeye azimli ve kararlı, varıp hedefine ulaştığında da herşeyi yüce yaratıcıya verecek kadar rasyonel ve dengeli olan kuşlar geçebilecektir. nihayet birgün serçe "ya ben evi özledim" der ve geri döner. arkasından bülbül çıkar "ben gülü özledim" deyip döner. kumru çıkar "ben selviyi özledim", ispinoz kuşu çıkar "benim karnım acıktı", kanarya; "benim ocakta yemeğim vardı", kuğu; "ben gölde cüzdanımı unuttum", kaz; "benim ailem problem çıkarıyo" gibi sebeplerle geri dönerler. bunlara daha birçok kuş ve birbirinden yaratıcı birçok mazeret eklenir.
yıllar yılları kovalar, birçok kuş döner. ama simürgü görmeye azimli ve kararlı kuşlar sebat eder, lebbeyk der ve her verilen moladan sonra hedefe bir kanat daha çırpabilmek için can atar. nihayet kafdağına varılır. (şu devlerin ve cümle garip yaratıkların yaşadığı yer). sağa bakılır sola bakılır ortada si mürg yok. bir müddet kara kara düşünülür. yoksa yanılmışlar mıdır? yoksa onlar da dönmeli mi idilerdir? yoksa biraz daha aramalı mıydılardır? sonra içlerinden biri "hey" der. "si mürgü buldum." ve orada yoklama alınır. kaf dağına si mürgü (sii=30, mürk=kuş) görmek üzere tam otuz tane kuş ulaşmıştır.
ve o zaman anlarlar si mürgün kendileri olduğunu, yani hedefe kararla yürüyenlerin olduğunu. bunu yukardaki hikayeyle bağdaştırırsak bişey elde edilebilir mi bilemem.

son olarak biz de lebbeyk der ve yola revan oluruz vesselam. çünkü o yol ki çendan uzundur ve dikenlidir, ellerinize dikenler batacak, güleceksiniz zira bize halıkımızı tanıttırır, yaşasınlarla sevdirir ve perestiş ettirir, hodgam ve hodendiş ve hodperest ve hodfüruş olmuş nefs-i emmarelerimizi yed-i kudretinde muhafaza eder. hem nasıl ki başımıza fenerler kandiller diker ki onların yanmak maddeleri tükenmiyor. Zira Allah-ü veliyyül müminin, hüve le yemüt, Allahümmahşurnee fii zümretissalihiin, tekabbel minnee bi hürmetil faaaaaaatihah.

Hiç yorum yok: