23 Eylül 2007 Pazar

ÇAY OCAĞI ESİNLENMELERİ

17 haziran 2007

bu arada çay ocağı demişken aklıma birşey daha geldi. memleketimizde herkes eğitime önem veriyor maşallah. ancak kimse; eğitimin, bireyin davranışlarında istendik yönde ve kalıcı davranışların oluşturulması süreci olduğunu aklına getirmek istemiyor gibi. eğitim denince artık sadece "matematiğin kaç evladım?" sorusu akla geliyor. ne yani bi öğrencinin matematiği sıfır olsa ama iyi ney çalsa olamaz mı? belki fizikten çakmaz ama sol ayağını raket gibi kullanabilir. coğrafyaya karşı olumsuz tutumu vardır da demlediği çayların tadına doyum olmaz (KAPAK KONUSU), organik kimyası iğrençtir ama motorun sesini duysa derdini bilecek kadar motordan anlar.

lakin lafın nereye gittiğini anladım ben. matematiğin saati 100 ytl oldu. ben bir matematik eğitimcisi olarak bunun felaket olduğunu söylemek isterim. üç yıllık deneyimlerimde bazı sınıflara matematik anlatmanın tamamen israf olduğunu farkettim. bazı öğrenciler matematik öğrenemezler. o halde onlara ille de matematiği öğretmeye çalışmak yerine, resim, müzik, çay demleme, kazı yapma, topluluk karşısında irticalen konuşma vb. şeyler öğretsek. onlara matematik anlatan bi öğretmenin hali boş yere açık kalmış bi ışık gibidir.

hani tatile gidersin 10 günlüğüne de dönünce bi bakarsın evin ışıkları yanıyo. h.s.....r dersin.
işte yıllar sonra matematik anlaması imkansız kesime (MAİK) yıllarca matematik anlatıldığını gördüğümüzde de aynı tepkiyi verebiliriz...

lütfen gereksiz ise söndürelim artık...

Hiç yorum yok: